
Tabii
ki sadece insanlar yesinler diye değil. Bal arıları eşek arılarından
farklı olarak kışı koloni halinde geçirirler. Koloni kış uykusuna yatmaz
ama bir salkım gibi kümeleşir. Bu şekilde kış süresince sıcak ve aktif
olarak kalabilirler. Bunun için de önceden, yaz aylarında yeterli
miktarda bal depo etmeleri gerekir. Ortalama bir kovanın kışlık bal
ihtiyacı 9-13 kilogram kadardır.
Bal arılarının bal yapma
kapasiteleri ise uygun yer bulabildiklerinde bundan çok daha fazladır.
İşte arıcılığın felsefesinde de bu yatar. Sen arılara imkan sağla, onlar
da hem kendileri hem de senin için bal üretsinler. Arılar kendilerine
yetebilecek miktardan 2-3 kat fazla bal üretebildiklerinden arıcılar da
kovana şekerli şuruplar koyarak onlara bu ortamı hazırlarlar. Arılar da
sonradan ellerinden alınan bu ürün fazlasını dert etmezler.
Arıların
balı çiçeklerden topladıkları nektarı ağızlarındaki bir emzimle
birleştirip altıgen biçiminde balmumundan yaptıkları hücrelere
depoladıklarını biliyoruz. Bu karışımın su oranının yüzde 17'ye kadar
düşmesini bekledikten sonra hücrelerin ağızlarını yine bir balmumu
tabakası ile kaplarlar. Artık arıcı için mahsul zamanı gelmiştir. Ağzı
kapalı hücrelerdeki bal hiç bozulmaz, saklama zamanı süresizdir.
Arılar
böcek dünyasının en gelişmiş sosyal hayatına sahiptirler. İşçi arılar
dünyaya geldikten sonra bir ay içinde kovanda bir iki günlük sürelerle
temizlik, larvaları besleme, balmumu yapma, yiyecek taşıma, muhafızlık
gibi değişik görevler yaparlar. Sonra uçuş başlar, çiçekler ziyaret
edilir, nektar, polen ve su toplanır.
İşçi arılar çalışma mevsiminde
4-8 hafta yaşarlar. Kış mevsiminde ise arkadan gelen gençler olmadığı
için ömürleri 5-7 ay sürebilir. İşçi arılar dişi olmalarına rağmen
kısırdırlar, yavru yapma yetenekleri yoktur.
Arılar polenleri, su
ile karıştırıp larva halindeki yavruları beslemek için toplarlar. Bir
arı kovandan 7 kilometre uzağa gidip, geri dönebilir. Ancak arılar
normal olarak kovanlarından ortalama bir kilometre kadar uzaklaşırlar.
Arılar
bu yolculuklarında yollarını güneşin pozisyonuna göre saptarlar. Ayrıca
yer kürenin manyetik alanına karşı da hassastırlar. Gözleri polarize
ışığa karşı o kadar hassastır ki çok kalın bir bulut tabakasının
ardından gelen zayıf bir güneş ışığıyla bile kötü havalarda yollarını
bulabilirler.
Arılar geceleri ortadan yok olurlar ama uyumazlar.
Gece boyu hareketsiz kalarak enerjilerini ertesi günkü yoğun işler için
biriktirirler.
Arılar renklerin çoğunu görürler. Işık dağılımında
mavi ve ona yakın renkleri daha iyi görürler. Ultraviyole ışınlarına
karşı da çok duyarlıdırlar. Ultraviyole ışınlarını çok yansıtan çiçekler
onlara daha parlak görünür. Kırmızı rengi hiç ayırt edemezler.
Bize
bu derecede faydalı olan arılar etrafımızda dolaştıklarında veya
balkonda kahvaltı sefası yaparken reçel tabağına konduklarında çoğu
insan huzursuz olur. Bunun nedeni minik arının sokma tehlikesidir.
Halbuki arılar sadece iki durumda canlılara saldırır ve sokarlar:
l) Kolonilerine bir tehdit olduğunda korumak için;
2)
Korkutuldukları zaman. Bu nedenle arı kovanlarına çok yaklaşmamanız, el
kol hareketleri yaparak hızlı hareket etmemeniz önerilir.
Arılar
insanı soktuktan sonra genellikle ölürler, çünkü arı tarafından sokulan
insan ani bir hareketle arıyı fırlatınca arının iğnesi ile beraber zehir
torbası ve ifrazat bezi de yırtılarak arıdan ayrılır ve soktuğu yerde
kalır. İlginçtir ki bu kalan zehir torbasındaki kaslar arıdan ayrılsalar
bile zehri pompalamaya bir süre devam ederler. Bu nedenle tırnağın ucu
ile bir an evvel iğneyi soktuğu yerden çıkarmakta fayda vardır.
Arı
zehrine alerjisi olan kimselerde arı sokmaları ağır tepkilere hatta
ölüme yol açabilir. Buna karşın arı zehri bazı ağrılı hastalıkların
özellikle romatizmanın tedavisinde kullanılır.